"İdealinizdeki İmam-Hatip Okulu ve İdeal Meslekçi" konusuna binaen yazılıp 03.11.2012 tarihli
11.toplant
ımızda okunmuştur

Do
ğru Oturup Doğru Konuşalım

Her yeni kuşak, bir
önceki kuşağa göre farklı eğilimler göstermekte, değişik alanlara
ilgi duymakta, ge
çmişten gelen bir takım oluşumları ya görmezden gelmekte ya da dönüşüme uğratmaktadır. Her kuşağın kendine has olmazsa olmazları ve gözden çıkardıkları muhakkak olmuştur.

K
ıyaslamaları kendi okuduğumuz zaman ki kuşak üzerinden yapacak olursak,
günümüzdeki öğ
renim gören kuşakla tamamen zıt farklılıklar görülecektir. Bizden önceki
kuşaklar kitaba, okumaya, derinlemesine bilgiye değ
er verirken, bizim kuşak araştırmadan
uzak, ne verilirse onu
alan, bulduğuyla yetinen bir nesildi. Günümüz gençliği ise kayıp kuşak
olarak nitelendirmektedir. Bu nesil, geleneksel hi
çbir bağa bağlı olmayan, aileden aldığı
bir aktar
ım olmadan büyüyen, sıkıntıya gelemeyen, tüketmeye odaklı, tamamen
y
üzeysel  bilgiyle geçinen, kendine has ilgi ve düşünce alanları yerine, pompalanan küresel
moda akı
mların peşinden giden bu nesil özetle; okumadan âlim, yazmadan kâtip bir nesildir.

Gününün büyük bir bölümünü toplumdan soyut halde sosyalleşme adı
na facebook ve
twitter da s
ınırlı harflerle geçiren bu neslin, aileden alıp, sonraki kuşağa yapacağı aktarım
oran
ı da zayıflamıştır. Anne ve babalar dünya telaşesi arkasına sığınıp çocuklarının
sorumluluklar
ını sırtından atabilmek için alternatif yollarda yürümektedirler. Bitmek bilmeyen
ekonomik kaygı
lar sebebiyle mesaide geçirilen süre ve farklı kapılar açması umuduyla irtibat
oran
ı artan sivil toplum koşturmacalarından dolayı “vaktin yetmemesi” nedeniyle çocuğa vakit ayrılmamakta, çocuğun ana eğitim mecrası olan, annenin öğretmen olduğu ev okulu ihmal edilip, farklı mecralardan eğitim almasıyla vebalin sırtlarından kalkacağı sanılmaktadır.

Eskiden cami
önlerine bırakılıp toplum tarafından büyütülen çocukların yerini
g
ünümüzde, gözünü üç yaşında kreşte açıp yirmili yaşlarda üniversiteden mezun olan
nesiller almaktadı
r. Evden dışarı giden anne, çocuğunu “ocakla, ateşle oynama” diye
tembihlerken, internet ve televizyonun a
çık olup ne tür tehlikeler oluşturacağını görmezden
gelmemelidir. Avunsun diye televizyonun önüne oturttuğ
u küçük kızının, ekrandaki Lady Gaga tarafından beyninin gagalanıp deşileceğini umursamalıdır. Medya ve internet yoluyla doğru-yanlış verilerin yağıp, görsel ve işitsel bombardımanın olduğu, böylesine zayıf bir ev içi eğitimin bulunduğu ve ailelerin çocuklarını sürekli pohpohladığı günümüzde, okuldaki hocaya her zamankinden daha çok ve zor görev düşmektedir. Nesil inşa etmeyi göze alan bir eğitimcinin en büyük dayanağı da yüksek sabır oranı olmalıdır.

Öğretmenlerin en büyük hatası, karşısındaki ergenlik çağındaki öğrenciden, kırklı
yaşlardaki insan olgunlu
ğu beklemesidir. Aklı bir karış havada, oyunda, eğlencede gözü olan
bir genci, şablonlara, müfredata hapsedip, tünel kalı
ba beton döküp de kusursuz bir bina
ortaya çı
kmasını beklercesine davranmak mantıklı değildir. Bu yüzden dersleri ilgi çekici hale
getirmek ve renklendirmek gerekir. Özellikle İ
mam-Hatip okullarındaki meslek hocalarının
daha dikkatli olmas
ı lazımdır. Kendi okuduğumuz dönemlerin ışığında konuşacak olursak
şayet, “kalıbın dışına çıkalım da, bu Kur’an dersinde size, Kur’an’da geçen Peygamber
ssalarından birini anlatıyım” diyerek sevecen bir şekilde içimize işleyecek bir anlatım yapan hocaya maalesef rast gelmedik.

Kur’an dersi her nedense s
ürekli olarak ezber ve yüzünden okuma konularının dışına
çıkamadı. Ortaokulun ilk yıllarından itibaren, zor kötek yüzünden Kur'an okumaya çalışırken idgam-ı misleyn meal gunne sorulunca iyice gerilen öğrenciye, dersi nasıl daha renkli, akılda kalıcı hale getiririm diye kafa yormadı hocalarımız. Ezberini yapmayan öğrenciye vurmak için, hangi ağaçtan sopa yapsam diye alternatif dallarda akıl aşındıran hocalarımız sebebiyle, mezun olduktan sonraki uzunca bir zaman diliminde bile, Kur’an ve dinî konular mevzu olduğunda, gözünün önüne sis bulutu çöken İmam-Hatipli sayısı azımsanmayacak seviyededir. Genel anlamda sert, diktatörce, tok satıcı havasında, buz gibi geçen öğretmen- öğrenci ilişkileri yüzünden, yeni ders programında ardı ardına Kur’an, Arapça, Tefsir gören öğrencinin gözlerine perde inmekteydi ve devamsızlık sınırına göre okuldan kaçmak düşmekteydi…

Zaten o yaşta, o d
önemdeki öğrenci için okul, hiçbir cezbedici yanı olmayan bir kafes
gibiyken,
özelde meslek derslerindeki yapıcı olmayan üslup, iyice derslerden
uzaklaştı
rmakta, daha da kötüsü dinî mevzulardan soğutmaktadır. Meslek hocalarından
beklenen, kal
ıpların, müfredatın dışına çıkıp, “imam-hatip lisesi mezunu olunca her önünüze
gelenin amacı
üzüm yemek değil bağcıyı da dövmektir” diyerek güncel hayatta sık
karş
ılaşılan durumlarla ilgili pratik anlatımlar yapılmasıdır. Bugün bu sıralarda oturan
öğrencilerin yarın minberdeki imam, laboratuardaki kimyager, maliyedeki müdür, evdeki
anne, fetva makamı
ndaki müftü, yargı makamındaki yargıç olacağını göz önüne alıp nakışı
çok detaylı işlemelidir. Öğrenciyi potansiyel aptal olarak görmek, hocanın egosunu
şişirmekten başka hiç  kimseye yarar sağlamaz.

Bir nesil inşa etmekten
çok otomatiğe bağlayıp; “ders bitse de öğretmenler odasına
gitsek”, “g
ün bitse de eve gitsek”, “ay bitse de bankamatiğe gitsek” modundaki bir
meslek
çinin mezun ettiği bir öğrenci yarın imam olduğunda; camiye cemaatle birlikte
gelecek, cemaatle beraber
çıkıp kapıyı kilitleyecek, kitleyle etkileşimde olmak yerine uzak
durup, morg
soğukluğunda mesafe koyan bir vaziyette olacaktır.

Zaten gen
çlerin etrafında örnek alıp rol model olarak seçeceği insan noksanlığının
oldu
ğu günümüzde; gözü bilgisayar, cep telefonu ve televizyon ekranının haricinde başka
yere
çevrili olmayan yüzleri, alternatif konulara kanalize edip, çok yönlü bir imam-hatipli
yetiştirmek,
“bozuldu” diye toplumu eleştiren her insanın, özelliklede İmam-Hatip Lisesindeki
meslek hocalar
ının boynunun borcudur. Öğrencilerin ilgisini uyandırıp canlı tutmak, ortamı
renklendirip ak
ılda kalıcılığı artırmak amacıyla akıllı tahtanın nimetlerinden, internetten, görsel
ve işitsel verilerden faydalanmak, olumlu anlamda çayı
n kuşunu çayın taşıyla vurmaktır.

Oturmuş bir imam-hatip gelene
ğinin devamı için, eski mezunlarla, okumakta olan
öğ
renciler arasında köprü kurulup, çeşitli konularda aktarım yapılıp kaynak sağlanmalı, fikir
dan
ışma, yönlendirme amacıyla başvuru noktası babında tanışıklıklar sağlanmalıdır. Hiçbir
resmiyet olmadan, karşı
lık beklemeden, abi kardeş ilişkisi içerisinde bilgiler paylaşılmalı,
öğrenci takıldığı herhangi bir noktada çözümü dışarıda cibilliyetini bilmediği insanlarda
aramamal
ıdır.Yoksa halen, İmam-hatip’de okuyup da bırakın Yasin Suresinin mealini
duymay
ı, gusül abdestinin nasıl yapıldığını bilmeyen öğrencilerimiz bulunmaktadır.

İmam-Hatipliliğin bir okul hayatından ibaret değil, hayat boyunca süren bir süreç
olduğ
unun farkında olan ve kendini sürekli gelişmeye adamış, bilgilenip-bilgilendirmekten
zevk duyan, “iki g
ünü eşit olan ziyandadır” hadisini hayatına itici bir güç olarak eklemiş
öğrenciler yetiştirmek, bugün bir önceki günden daha önemlidir. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” ayetini, İmam-Hatip kapısında yazılı bir ibare olarak değil de, attığı her hayırlı
ad
ımın, aldığı her faydalı bilginin kendisine ve etrafına artı bir katkı sağlayacağının bilincinde
olmal
ılardır. İslam’ın ilk emrinin “Oku” olduğunu emir telakki edip, fazladan okuyacağı bir
sayfa kitab
ın, kendisini binlerce insanın önüne geçireceğini bilmesini sağlamak gereklidir.
Okumay
ı sevdirmek için en azından dersin içeriğiyle ilgili kitaplar tavsiye edilmeli, kitaplar
okunmal
ı, tartışılmalı, medeni cesareti artırıcı diyalog zemini oluşturulmalıdır. Okul
y
ıllarımızda, namaz’la ilgili bir kitabı, meslek dersi hocalarımızın değil de başka bir branştaki
hocam
ızın tavsiye etmesi gayet manidardı!!

Sorumluluklardan ar
ınıp da suç atmak için artık günümüzde 28 Şubat mağduriyeti gibi
kullan
ılabilecek bir bahanemiz de bulunmamaktadır! Gelecekte şikayet etmemek için, bugün namaz abdesti alacakmışcasına kollarımızı dirseklere kadar sıvamamız gerekmektedir.
Yoksa bu gidişle takva tarifimiz; yerlerde sa
çılı fahişe telefonlarının yazılı olduğu kağıtları
y
ürürken ayağımızla çiğnemek şeklinde olacaktır…

“Kolaylaşt
ırınız, zorlaştırmayınız. Sevdiriniz, nefret ettirmeyiniz” Hadis-i Şerifini
g
önülden anlayan meslek hocalarımıza selam olsun..

02.11.2012
Ü.A
www.hocacihanihlmezunlari.org